Türkiye, son dönemlerde artan kadın cinayetleriyle yoğun bir şekilde sarsılırken, kadınların bu konuda seslerini yükseltmesi de kaçınılmaz hale geldi. Bu bağlamda, Sena isimli bir kadın, dikkat çekici ve yürek burkan bir açıklamada bulunarak, "Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum" dedi. Bu sözler, sadece Sena için değil, tüm kadınlar için bir uyanış çağrısı niteliğindeydi. Machinaria ve medyanın bu konudaki rolü ile beraber Sena’nın hikayesi, farkındalık yaratmak adına önemli bir zemin oluşturdu.
Sena, 35 yaşında, bir iş kadını. Hayatına yön veren birçok zorlukla karşılaştı. Ancak en büyük zorluğu, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kadın cinayetleri konusunda aldığı mesafeyi gündeme getirmek için verdiği mücadeleyle yaşadı. Kendisi de bir dönem ihmal edilmiş veya maruz kalmış olduğu olumsuz davranışlar karşısında sessiz kalmış bir kadın. Ancak, bu olayların sonrasında kendisine dair çok şey öğrendi, kendini buldu. Bu mücadele, sadece kendi hikayesini değil, aynı zamanda diğer kadınların yaşadığı zorlukları da gün yüzüne çıkarmak becerisini doğurdu.
Sena'nın bu mücadelesi sırasında ortaya çıkan en önemli konu, toplumsal cinsiyet eşitsizliği. Sena, "Ben, bir kurban olmak istemiyorum. Kendimi yeniden tanımlamak ve güçlü bir birey olarak var olmak istiyorum" ifadeleriyle, sadece kendisinin değil, tüm kadınların sesini duyurmak istediğini belirtiyor. Kadın cinayetleri her geçen gün artarken, bu durumu red etmek ve değişim için yola çıkmak, onun en büyük önceliği oldu.
Türkiye'de kadın cinayeti istatistiklerine bakıldığında, durumu daha iyi anlayabiliyoruz. Her yıl yüzlerce kadın, sadece cinsiyetlerinden ötürü hayatlarını kaybediyor. Bu durum, kadınların sadece fiziksel değil, psikolojik olarak da travmalar yaşamalarına neden oluyor. Sena'nın hikayesi bu noktada büyük bir önem taşıyor, çünkü o, yalnızca bir ses değil; aynı zamanda birçok kadının temsilcisi haline geldi.
Toplumda kadınların maruz kaldığı haksızlıkları daha görünür hale getirmek için mücadele eden Sena, sosyal medya aracılığıyla farkındalık yaratmayı hedefliyor. "Bu her kadın için bir dönüm noktası olmalı. Kendimizi ifade etmeliyiz, hayatımızı kontrol altına almalı ve cinayet haberleriyle anılmak istemediğimizi tüm dünyaya duyurmalıyız" diyor.
Sena, toplumun bir parçası olarak, kadınların sahip olduğu hakların ihlalini önlemek ve daha sağlıklı bir gelecek için çaba gösteriyor. Kadınların haklarını korumak ve desteklemek adına atılan her adım, toplumsal eşitsizliğin sona erdirilmesi için bir fırsat yarattığına inanıyor. Bu inançla hareket eden Sena, kendisi gibi düşünen ve bu konuda mücadele veren kadınların da sesi olmayı hedefliyor.
Sonuç olarak, Sena'nın yaşadığı zorluklar ve buna karşı gösterdiği direnç, sadece kendi hikayesini değil, aynı zamanda bir topluluğun mücadelesini simgeliyor. "Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum" sözü, onların yaşadığı istismara ve cinayetlere karşı çıkmayı amaçlayan her kadın için bir manifesto haline gelmiş durumda. Bu toplumsal sorunlara dikkat çekmek, farkındalık yaratmak ve mücadele etmek, kadınların ortak hedefi olmalı. Sena'nın hikayesi, her kadının güçlü bir birey olarak var olabileceğinin ve sesini duyurmasının ne denli hayati olduğunun önemli bir örneğidir.